İş hayatının güzel bir şey olmadığı en başından beri belliydi zaten. Ancak yine de kişinin hayatına etkilerini gözlemleyebilmesi için, işin içinde olması gerekiyormuş.
Bir gözlemci olarak iş hayatı hakkındaki görüşlerim:
- bir kere hiç gerçekçi bulmadım. rol kesmeler, "x bey şu an toplantıda, kim arıyordu?" gibisiden kurumsal imaj zırvaları, işveren-patron-çalışan arası denge politikaları, vs...
- sosyal hayatın içine etmesi. işten sonra posa kütlesinin eve gidip yemek yiyip yatmayı istemesini sağlayan, kısaca sadece içgüdüsel ve zorunlu ihtiyaçlarla sınırlı bir hayat sunması ve bu temponun her gün devam edeceğinin bilincinde olan bireyi bunalıma sürüklemesi...
- kapitalist sistem. ne kadar çalışırsa çalışsın aslında birilerinin cebini dolduruyor olmanın dayanılmaz kerizliği, çalışma/maddi karşılık oranının hiyerarşi basamaklarında yukarı çıkıldıkça düşmesinin verdiği kullanılmışlık hissi. sistem dolayısıyla maaşlı çalışan kişinin bilincinde "zaman doldurmak" düşüncesinin oluşması ve iş veriminin düşmesi.
- patron-işçi ilişkilerindeki empati yoksunluğu. patronun kendi işinin tüm çalışanları tarafından aynı şekilde ve oranda sahiplenilmesini beklemesi, fakat bunun karşılığında maddi/manevi bir şey sunmaması, ve hatta bunu bilinçsiz olarak yapması.
- mesai kavramının olmayışı. patronların işçilerinin mesaileri için sabahları avrupa normlarını baz alarak geç kalmaya tahammüllerinin olmaması, akşamları ise türk normlarının işletilip fazla mesai ücreti vermeden istedikleri saate kadar çalıştırabilmeleri.
- net maaş sistemi. verimliliği yok eden aylık net maaş sisteminin varlığı, prim sisteminin oturmamış olması. bunun yanı sıra maaşını verdiği kişiyi, işverenin ırgat gibi her işe koşabilme lüksü.
korkarım devam edecek...
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment